Tüm yolculukların yolcunun farkında olmadığı gizli varış yerleri vardır. “Martin Buber, 1955”
Göç ; Sevdiklerini, gelenek ve kültürünü, anılarını, yaşanmış mekanlarını terk ederek yeniye yerleşmeye çalışmaktır. Bu yolculukta kayıplarla yüzyüze kalan birey bu yeni olana dair pek çok şeyi de özümsemek ve hazmetmek zorundadır. Artık o bir göçmendir ve bu terim göç eden kişiyle gelen aile fertlerini de içine alır. Aşılan ülke sınırları ve aslında kişilerin aştığı kendi sınırlarını da ifade eder. Jung yeni başlangıçlarla yolculuğu, herkesin hayatında geçirmeye mahkum olduğu ruhsal dönüşümün sembolik birer ifadesi olarak da öne sürer. Zorunlu veya gönüllü, nasıl olursa olsun sosyal ve kültürel değişimin bir aradalığı, kişinin beklentileriyle bazen uyuşur, bazen ise uyuşmayabilir. Kayıplar ve kananımlar görecelidir. Bu noktada çıkılan yol, varılan yer ve içinde bulunulan konum önem kazanır.
Peki Göç En Çok Kimi Etkiler ?
Bunun cevabı aile içindeki herkesidir. Herkes kendi adına yaşanan değişikliğe adapte olmaya çalışırken, hissedilen duygular ve bunu yaşama biçimleri de farklılaşmaktadır. Bazen yaşanan çevresel değişimlerin insanların gereksinim duyduğu güvenlik hissini tehtit ederek travmatik etki yaratabildiği söylenmektedir. Özellikle çocukların göç meselesine kolayca uyum sağlayabildiği düşünülürken, aksine yetişkinlerin daha çok zorlandıkları konuşulur. Oysaki, bazı durumlarda çocuklar bilindik ve tanıdık çevresinin güvenlik hissinin sarsılmasıyla birlikte yeni olana alışmakta zorlanabilmektedirler.
Göç olgusu, yüzyıllar boyunca yalnızca yetişkin bireyleri etkisi altına almakla kalmayıp, göç yaşayan çocuklarda da davranış ve ruhsal sorunların görülmesine neden olmuştur. Literatürde, bu sorunlar arasında çoğunlukla depresyon, arkadaş ilişkilerinde sorunlar, travma sonrası stres bozukluğu, hiperaktivite semptomları, düşük benlik saygısı, yaşam doyumunda azalma yer almaktadır.
Göç Sonrasında
Bu yaşam deneyiminin sürecinde, fiziksel göçün yanısıra yaşan içsel yolculuk için de düşünmek ve içinde bulunulan duygu durumlarını anlamlandırmak gerekir. Tanınma, güvenlik, ait olma gereksinimleri için yeniden yapılandırma başlar. Bu noktada, tanıdık tanımadık birileriyle temas etme, dil ve kültüre yönelik şeylere yönelirken, aynı zamanda bulunulan yerde yeni yerler keşfetmeye de çalışmak bu süreci dengelemektedir.